VAKİT İKİNDİ

        

  VAKİT İKİNDİ    “ZEVALE BEŞ KALA VUSLAT”   

          Bin küsur rakımda, bir dağın ortasındayım. Çimenler arkadaş, cıvıldayan kuşlar yoldaş. Vakit ikindi, Yaradanla dertleşme vakti. 
        Çamların dalları arasından masmavi gök göz kırpıyor. Aslında göğe her baktığımda yaptığım gibi yine seni düşünüyorum .Gündüzleri  mavi gökte , geceleri yıldızlarda hep seni arıyorum. Ve soruyorum usulca: Sen de beni düşünüyor musun? Kırk yılın acıları, sevinçleri, umutları ve kırıklıkları sığmış içime. Kırkla kırık arasında bir ilgi mi var acaba? Nedir bu içimdeki can kırıkları? Ucuz romanlardaki kahramanlar gibiyim. Parlayıp sönen karakterler içimde. Bir görünüp bir kaybolan adamlar, kadınlar…Hepsi bir ağızdan sesleniyorlar: “Kendine gel!” 
          Kaç yıl sürer bu yolculuk? Kendine gelmek için gitmek mi gerekir? Kaç yıl gitmiş olmalıyım, kendime iyice gelebilmek için? Kaybolmak da var işin ucunda.
        Vakit ikindi. Birazdan zevali görecek gün. Her zeval bir doğuma müjde. Her yok oluş bir varoluşa. Batan güne hayranlıkla bakarken her akşam, içimde bir tereddüt. Ya bir daha seni göremezsem ya bir daha sabah olmazsa! 
        Kuş sesleri daha bir canlı, günü uğurlamakta. Zevale daha var.Ya benim zevalime kaç var? Etrafımdaki her varlık canlı aslında.Otlar,ağaçlar,su,kuşlar…Kuşlar! Dillerini anlasam da dertleşsem.Belki onlar anlardı beni.Geçmişimi anlatırdım onlara.Fındık dalları arasında koşuşturan çocukluğumu,yıldızlarla konuştuğumu…Buz gibi suyun altında kafamı ıslatırken dünyayı umursamazdım.Meğer o da beni umursamazmış.Marazi bir çocukluk…Ateşler ve sirke kokuları…Ve hep bir eksiklik,hep bir boşluk.Uyanıp sabahları “günaydın anneciğim,günaydın babacığım” diyememek aynı anda.
        Vakit ikindi.Buz gibi bir suyla abdest alıyorum bu sefer.Her çeşme çocukluğuma dönüş,her su arınmışlığa…Yumuşacık çimlere basıp ürkek adımlarla yürürken ayağımın altında bağıran otları duyuyorum.Elleriyle başlarını koruyup “yavaş ol,nazik ol” diyorlar.Özür dilerim,ezmek istemezdim.Özür dilerim,üzmek de istemezdim.Ama üzülmeyi de istemezdim.Üzdüler!
         Boş verip her şeye, şeylerin sahibine yöneldim.Eşyayı yaratanla sözleşmiştik sonuçta.Her secdede otların kokusu dolarken içime,şükürler yolladım rabbime.Verdiklerine,vermediklerine şükürler olsun rabbim.
          Seneler önce okuduğum bir hikaye canlandı hafızamda.Çimenler üzerinde koca bir ordu ve önlerinde padişah.Bir komutla eğiliyor,bir komutla kalkıyorlar.Ve secde vakti.Allah’a en yakın olunan an.Bir menekşe duyuyor fısıltıyı.O cihan padişahı rabbine sesleniyor:Sübhane rabbiyel ala,sübhane rabbiyel ala,sübhane rabbiyel ala.
        İşte benim de ardımda koca bir ordu.Umutlarım,kırgınlıklarım,seviçlerim, gözyaşlarım  Hepsi saf olmuşlar arkamda.Hepsini elimle itiyorum ve sahibime yöneliyorum: 
Allahuekber!

Yorumlar

Popüler Yayınlar